Ramazan ayının son cuma günü akşamı İsrail güvenlik güçleri başta Mescid-i Aksa Camii’nde ibadet yapan Filistinliler olmak üzere Batı Şeria’da büyük bir operasyon başlattılar. Bu operasyonda çoçuk, yetişkin, kadın demeden plastik mermilerle bu kutsal Ramazan ayında insanları hedef alarak ateş ettiler. Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde dokuzu çocuk olmak üzere 20 şehit ve yüzlerce yaralı vardı. Peki sebebi neydi söz konusu operasyonun. Gerçi İsrail için Filistinlileri yurtlarından kaçırmak ve onları etkisiz hale getirmek için bir sebebe gerek yoktu.
Bu seferki bahaneleri Doğu Kudüs’te Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlileri evlerinden çıkararak burayı İsrailli yerleşimcilere vermekti. Bu ve buna benzer nedenler öne sürerek Filistinlileri göçe zorlamak ve iki devletli çözümü, bu konudaki 1995 yılında Oslo’da yapılan anlaşmayı uygulamamak İsrail (tabii ABD)’nin temel politikasıydı. Bu anlaşma 1995 yılında Oslo’da Yasser Arafat ve İzak Rabin arasında yapılmış ve Filistin devleti resmen kurulmuş oldu. Ancak İsrail bu iki devletli çözümü hiç bir zaman uygulamadı ve Filistinliler üzerindeki baskı politikasını ve onları göçe zorlayarak bu bölgeleri Yahudi yerleşimcilerin iskanına açtı.
Zaten 1947’den günümüze kadar süredeki gelişmelere bakarsanız Filistin yerleşim alanları devamlı küçülmüş buna karşılık Yahudi yerleşim alanları sürekli büyümüştür. Günümüzde birbiriyle karadan irtibatı olmayan küçücük adacıklardan ibaret Filistin yerleşim alanları kalmıştır. Bir Filistin yerleşim alanından diğerine giderken mutlaka İsrail güvenlik güçlerinin kontrol noktalarından geçmek zorunda kalmak durumundasınız. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için (25 Dakika) filmini izlemek kafi gelecektir. Diğer taraftan Filistinlilerin yaşadığı Gazze şeridi bulunmaktadır. Orası da hem karadan hem de hava ve denizden tecrit edilmiş durumdadır. İkmal maddelerinin gelişi, elektrik ve su vb. temel ihtiyaçların giderilmesi İsrail’in kontrolündedir.
ABD eski başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanıması ve Golan tepelerinin İsrail’in bir parçası olduğunu belirtmesi sonucu İsrail’i daha da pervasız hale getirmiştir. Tabii İsrail’in bu duruma gelmesinde Filistin sorunu yerine kendi saltanatlarının güvenliğini düşünen monarşilerin payları büyüktür. Büyük kısmı İsrail ile ABD güdümünde İbrahimi Anlaşmalar olarak adlandırılan anlaşmalar yapmışlar, Filistinlilerin sorunlarına sahip çıkmamışlardır. Filistin halkını yalnız bırakmışlar ve İsrail üzerindeki etkilerini kullanmamışlardır. Yine aynı şekilde Türkiye’nin baskısı ve gayretleriyle hem İslam ülkeleri konferansında hem de BM Genel Kurulunda kararlar alınmış ancak ne İslam ülkeleri bunlara sahip çıkmış ne de BM Güvenlik Konseyinde bu kararlar onaylanmıştır. Güvenlik Konseyinde devamlı başta ABD olmak üzere veto edilmiştir.
Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri arasında yaptırımlar ve destek konusunda birlik sağlanamadığı gibi Filistin Kurtuluş Harekatı yönetimi ile HAMAS arasında da bu iki teşkilatın kendi içerilerinde de anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Mahmut Abbas, İsrail’in Doğu Kudüs’te seçime izin vermemesini bahane ederek seçimleri süresiz ertelemesi HAMAS ve diğer gruplar tarafından kabul edilmemektedir. İsrail söz konusu ayrılık ve sorunları kullanarak kendi politikasını uygulamaktadır. Maalesef bütün dünya Filistinlilerin katliamını onlara yönelik soykırımı seyretmektedir. İsrail’i desteklemek üzere Trump’ın damadı Kusner tarafından geliştirilen yüzyılın planı da İsrail’in pervasızlığı konusundaki etkenlerden biridir. Şimdi çıkan olaylar da Türkiye’nin gayretiyle dünya kamuoyuna anlatılmaya çalışılmaktadır. ABD ve Batı maalesef İsrail’in arkasındadır. Aynı şekilde bazı İslam ülkeleri de aynı vurdumduymazlık içindedir.
Peki, ne yapılabilir? Sözlü kınamaların, alınan kınama kararlarının bir etkisinin olmadığı açıktır. O zaman İsrail’e karşı bazı yaptırım kararlarının alınması gerekecektir. İsrail’e yönelik, ticari, siyasi vb. boykot kararları alınabilir. BM Güvenlik Konseyi’nde onaylanacak yaptırımlar ve iki devletli çözümün yürürlüğe girmesi konusunda İsrail’e baskı yapılabilir. İsrail İnsan Haklarını İhlali ve Savaş Suçları konularında UCM’de yargılanabilir.
İslam Ülkeleri ve Arap ülkeleri bütün bunların arkasında durabilir mi? Saltanatlarını kaybetme korkusunu bir kenara atıp dünyayı idare ettiğini sanan Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi üzerine baskı yapabilirler mi? Bunları yapamazsak sadece kınamayla ya da adet yerini bulsun tarzında bir tepki İsrail’i daha azdırır. Dolayısıyla iş yine Filistinlilerin üzerine kalır. Belki de devam eden mücadele üçüncü bir intifaya dönüşür ve oluk oluk Filistinli kanı akar. Bütün dünyada utanmadan bir milletin yok oluşuna bakar.