Mevlana’nın ölüm yıl dönümü nedeniyle, 17 Aralık 2020 günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının düzenlemiş olduğu Şeb-i Arus töreninde Kur’an-ı Kerim tilavetinin Türkçe okunması üzerine kıyametler koptu. Fikri olan ya da olmayan bazı kişiler, bu tartışmanın içinde yer aldı ve bu tartışma ortamında bulunan kişilere, “Sizce ibadet dili Türkçe mi olmalıdır? İmamoğlu’nun Kur’an-ı Kerim’i Türkçe okutulmasını onaylıyor musunuz? Cenabı Allah Kuran’ı diğer dillerde değil Arapça indirdi. Bu bile ibadet dilinin Arapça olması için yeterli değil mi?” gibi sorular yönelterek, Kur’an-ı Kerim içeriğinin ve ne anlattığından ziyade ibadet dilinin Arapça olması gerektiğini savunmaya geçtiler.
Kendileri gibi düşünmeyenleri de, neredeyse din düşmanı veya Kur’an-ı Kerim’e hakaret ediliyormuş gibi imalarla suçlayıcı tavırlar sergileyerek ibadetin Arapça yapılmasının gerektiğini bazıları sanki din âlimleri imiş gibi dile getirdiklerini gördük.
Bırakın insanlar inandığı ve anladığı şekilde ibadetini yapsın. Her milletin dili kendisine göre kutsaldır. Arapça ibadet yapmak isteyen Arapça ibadetini yapabildiğine göre, Türkçe yapmak isteyen de Türkçe yapabilmelidir.Bugün İmamoğlu’nun Kur’an-ı Kerim’i Türkçe okuttuğu tartışmasını gündeme taşıyanlar, seçim meydanlarında diğer dillerde Kur’an-ı Kerim bastırdığını söyleyen siyasetçilere o zaman neden suskun kalmışlardır? Aslında o zaman da şimdi de tartışılacak bir konu değildir. Herkes istediği şekilde ibadetini yapabilmeli, bildiği dilde de Kur’an-ı Kerim’i okuyabilmelidir. İbadet Allah ile kul arasındadır. Hangi dilden ziyade bir insanın yüreğindeki imanın samimi olup olmamasıdır. Allah'a kulluk edilir. İnsana kulluk edilmez. Allah'ın emirlerini harfiyen yerine getirmektir. Adaletli, vicdanlı olmaktır. Hak yememektir. Lokmasını muhtaç olanla paylaşmak gibi İslam dininin müslümanlara yüklediği birçok sorumluluk vardır.
Din ve vicdan hürriyetleri uluslararası hukukla güvence altına alınmış olsa da, başka ülkelerde yaşayan insanların kendi inandıkları inançlarıyla ilgili ibadet sorunu yaşadıklarına zaman zaman şahit olunuyor. Uygur Türkleri kendi yurtlarında, Çin zulmüyle özlerinden, dini inançlarından koparılmaya çalışılıyorlar. Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa Camii’ne müslümanların ibadet yapmasını engelleyen İsrail askerlerinin zulümleri bitmiyor.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, bir insanın ibadetini rahat yapabilmesi için, önce vatanının olması gerekir. Vatanın yoksa müsaade edildiği kadar inancını yaşarsın. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde ezanlar okunuyorsa, bu millet bu ülkenin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur. Arapça’yı kutsal dil gibi gösterme çabasında olanlar, İslamiyet’in anlaşılmasına zarar verirler. İnsanlar anladıkları dilde Kur’an-ı Kerim’i okumuş olsalardı, İslam’ın güzelliklerini çevrelerinde bulunanlara anlata anlata islamiyetin daha çok kesimlere ulaşmasına, yayılmasına katkı sağlarlardı. Bugün de dünyanın dörtte biri değil, dörtte üçü müslüman olurdu. Arapça bir dildir ve ibadet dili diye gündeme taşınarak, kutsalmış gibi gösterilmeye çalışılması doğru değildir. Herkesin dili kendisine kutsaldır ve istediği dilde ibadet yapmasını eleştirmek kimsenin haddi değildir Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’i okunsun ve emirleri uygulansın diye indirmiştir. İbadet dili hakkında bir dili kutsallaştırmaya çalışarak açıklama yapanlar Allah'tan daha iyi mi biliyorlar? Bu tür tartışmaları ortaya atanların iyi niyetli oldukları söylenemez.
Çünkü insanlar dinini doğru öğrenirse, din adamı görünümüne bürünmüş din istismarcıları, insanları “Cennete gidecek erkeklere bakire huriler sunulacak” gibi dini cinselliğe bağlamaya çalışan palavralarıyla kandırmayacaklarını ve onlara kimsenin itibar edemeyeceğini dolayısıyla da uşaklık ettiği emperyalist devletlerin karanlık emellerine fayda sağlayamadıkları içinde lüks yaşamlarının son bulacağından korkuyor olabilirler.