Ahmet Yesevi’nin binlerce talebe eğittiği bilinir. Bunlardan bazıları ilk hilâfet verdikleridir. Halife mürşidinin sağlığında “irşad” yani yol göstericilik, daha yaygın bir deyimle “şeyhlik” mertebesi kazanmış kişidir. Bunlara verilen görev gereğince ya başka yerlere göçüp orada irşada başlarlar ya da mürşidin vefatıyla onun merkezinde mürşidlik yaparlar.
Ahmet Yesevi’nin ilk halifesi kendisinin ilk mürşidi olan Arslan Baba’nın oğlu Mansûr Ata’dır. İkinci halife Harezmli Sait Ata, üçüncü halife ise Süleyman Hakîm Ata’dır. Bunlar Türkistan’ın çeşitli alanlarında görev yapmışlardır.
Ahmet Yesevi’nin Diyar-ı Rum’a yani bugünkü anlamıyla Anadolu’ya ve Balkanlar’a gönderdiği halifesi ise Hacı Bektaş Veli’dir. Hacı Bektaş göçüp geldiği bu yeni vatanda artık sadece bir mürşid değil aynı zamanda bir pîr olmuştur. Yani Yesevîlik yolu yeni vatana göre yeniden oluşmuş ve adına Bektaşîlik denilmiştir.
Ahmet Yesevi’nin 1166’da öldüğü şeklindeki bir kayıttan ötürü birçok araştırmacı yanılmış ve Pîr’in Hacı Bektaş ile doğrudan görüşmesinin tarih açısından imkânsızlığını iddia etmişlerdir. Halbuki Kazakistanlı bilgin Muharrem Rahîm Canmuhammedoğlu’nun da açıkladığı gibi bu tarih ölüm tarihi değil “ölmeden önce ölüm” diye ifade edilen yer altına girildiği tarihtir. Ahmet Yesevi yer altına girdikten sonra daha 63 yıl orada ömür sürmüş ve büyük ihtimalle 126 ncı yaşında vefat etmiştir. Dolayısıyla çok genç yaşta maneviyatta çok yüksek dereceler elde ederek şeyhi Lokman Parende’nin isteğiyle Pîr’in yanına giden ve orada eğitimini tamamlayarak en yüksek dereceye ulaşan Hacı Bektaş hakkında birçok kaynakta verilen bilgilerin doğru olduğu anlaşılmıştır.
Çeşitli sebeplerle Ahmet Yesevi ile Türkiye Türklüğünün ilgisini inkâr edenlerin tutarsız ve temelsiz iddialarını bir kenara bırakalım ve kaynakların bu konuda ne dediğine birlikte bakalım.
Bektaşî yolunun temel kaynağı Hacı Bektaş Veli Velâyetnâme’sinde Hacı Bektaş’ın pîrinin Ahmet Yesevi olduğu açık olarak anlatılır.
Velâyetnâme’de Ahmet Yesevi’nin Hacı Bektaş Veli’yi yetiştirdikten sonra ona kutsal emanetler vererek Anadolu’ya göndermesi, Hacı Bektaş Veli’nin de velâyet ve kerametler göstermesi anlatılmaktadır.
Bundan sonrasını Velâyetnâme’den okuyalım:
“Kabul edilen görüşe göre iki cihanın kutuplarının kutbu, doksan dokuz bin Türkistan pîrlerinin sultanı, Hoca Ahmed Yesevi, Muhammed Hanefi soyundan, yüce bir seyyiddir.
Sekizinci İmam, Sultan-ı Horasan Ali İbn-i Musayyü’r-Rıza’dan icazet almıştır. Türkistan’ın Yesevi şehrine yerleşmişti. Dergâhları oradaydı, velâyet ve kerametlerinde emsalsizdi. Eğer velâyet ve kerametleri anlatılacak olsa, lâyıkıyla anlatabilmek mümkün olmaz. Sultan Hoca Ahmed Yesevi Hazretleri’nin velâyet ve kerameti görüldüğü ve doksan dokuz bin halifesi olan bir kişiydi. Bu sebeple, Türkistan pîrlerinin başı olarak anılır. Tanrı ilimlerini bilenlerdendi. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde benzersiz kâmillerdendi.
Âlimler onunla tartışacak bilgiye sahip değillerdi. Bilgisiyle hepsini susmaya mecbur ederdi.
Allah’a daima ibadet eden birisiydi.
Bir an bile ibadetten, Allah’ın huzurunda olmaktan geri kalmazdı. Oldukça dünya hırsından uzak, Allah’a yakın bir kimseydi. Dünyalık toplamaktan uzak bir kişiydi. Kendi kazancını yer, yedirirdi. Müslümanların sadakalarından, kurbanlarından ve çeraktan ne gelirse mutfakta pişirir; fakirlere, gelen ve gidenlere yedirir, içirirdi.
Sofrası açık birisiydi. Misafir ve çevreden gelenleri, yemeksiz göndermezdi. Sofra kurulduğu zaman, kendisi bunlardan yemezdi. Geçimini kâşık ve kepçe yapmak suretiyle sağlardı. Bir öküzü vardı. Yonttuğu kâşık ve kepçeleri bir heybeye, heybeyi de öküzünün üzerine koyar, çarşıya gönderirdi. Halk kaşığın ve kepçenin fiyatının ne olduğunu bildiği için, satın alan olursa bedelini heybeye koyardı.
Eğer kaşıkların ücretini ödemeyen olursa, öküz onun arkasından ayrılmazdı. Çevredekiler ücreti ödemediği için takip ettiğini anlarlardı. Halk da o kişiden ücreti alıp heybeye koyardı. Ancak o zaman öküz onu takip etmekten vazgeçerdi. Akşam olunca öküz, Hoca’nın yanına geri dönerdi. Heybedeki parayla yiyecek alır, pişirirdi. Hoca Ahmed Yesevi kendi öz kazancı olanı yerdi…
Hoca Ahmed Yesevi’nin velâyeti çoktur. Merak edenler okuyup öğrenebilirler. Hoca Ahmed Yesevi’nin başında olan elifi tâcı vardı. Elifi tâc, hırka, çerâğ, sofra, alem, seccâde Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla, Hazreti Muhammed’e, ondan da Hazreti Ali’ye geçmiştir. Halifelik işaretidir.
Hazreti Ali’den de, İmam Hüseyin’e, Zeynel Abidin’e, Muhammed Bakır’a, Cafer Sadık’a, Musa Kâzım’a, ondan sekizinci imam Ali Rıza’ya, ondan da doksan dokuz bin Türkistan pîrinin pîri olan Ahmed Yesevi’ye ulaşmıştı. Hepsi Ahmed Yesevi’nin dergâhında bulunmaktadır.