Tarım, sorunlarına çözüm bekliyor!

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksine göre geçtiğimiz ay fiyatlar bir önceki aya göre yüzde 8.03, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 35.14, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 62.48 ve on iki aylık ortalamalara göre de yüzde 102.10 oranında artış göstermiş.
Rakamlar Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) ait. (Yıllık artış yüzde 102.10 oranındaki artış bize raflarda bunun iki katı oranındaki bir artışa işaret ediyor.
Tarım ürünlerindeki fiyat artışının temelinde girdi maliyetlerindeki hızlı yükseliş etkili oluyor. Mazot, gübre, zirai ilaç, tohum, elektrik ve su fiyatları üreticilerin belini büküyor.
Öyle çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Seçimlerden bu yana mazot fiyatları yüzde 90’ın üzerinde arttı. Yıllık artışın yüzde 165’lere ulaştığı hesaba katılırsa, yüzde 102.10’luk artış bunun yanında çok küçük kalıyor.
Gübre, zirai ilaç tarlalar, bostanlar ekili kaldığı sürece temel ihtiyaç maddeleri. Bu iki temel girdinin fiyatları da çeşitliliğine ve özelliklerine göre yüzde 100’lük artış gösteriyor. Tohum da temel girdiler arasında önemli bir yer tutuyor. Bir ölçüye kadar dışa bağımlılıktan kurtulmuş olsak bile, yine de ithal tohum kullanımı devam ediyor.
Bizim burada ayrı bir paragraf açmamış gereken nokta, elektrik ve su fiyatlarında yaşanan büyük artışlar olmalı diye düşünüyoruz.
Çiftçiler, sulama kanallarından uzak kaldıkça zorunlu olarak yeraltı sularına ve devlet eliyle yapılan sulama kanallarından yararlanıyorlar. Yer altı suları da, yer üstü suları da sulama birlikleri aracılığıyla yapılıyor. Bu nedenle sulama suyu belli bir bedel karşılığında üreticilere veriliyor. Yine bu suların ekili topraklara pompalanmasında da elektrikli pompalar kullanılıyor.
Tüm bu hizmetlerin bedeli çiftçilerden tahsil ediliyor. Çiftçiler, üreticiler, şu anda hem elektrik dağıtım firmalarına hem de sulama birliklerine karşı ağır bir borç yükü altında bulunuyorlar. Birçok çiftçinin toprağına, makina ve ekipmanına bu ödenemeyen borçlar nedeniyle haciz gelmiş durumda. Zaten, bankalara ve kefalet kooperatiflerine karşı ağır bir borç yükü altında olan üreticiler, her yönden darbe üstüne darbe yiyorlar.
Mart ayı itibariyle sadece Güney Doğu Anadolu bölgemizde faaliyet gösteren çiftçilerin elektrik borcu 12.2 milyar liraya ulaşmıştı. Sulu tarımın yüzde 48’ini gerçekleştiren Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’te 24 bin 500 civarında çiftçi elektrik borcu nedeniyle haciz kıskacına girmiş durumda. Bu bölgede 123 bin civarında kayıtlı çiftçi bulunuyor. Elektrik dağıtım firmaları alacaklarını tahsil etmek için, çiftçilere verilen desteklere bloke koydurarak alacaklarını tahsil etme yolunu seçiyorlar. Bunun yanı sıra yine çiftçi sulama birliklerinin de 800 milyon lirayı aşan elektrik borcu bulunuyor.
Tarım elbette ki, sadece Güney Doğu Anadolu Bölgemizde yapılmıyor. Akdeniz, Ege, Marmara, İç Anadolu ve Trakya’yı da düşündüğünüzde önümüze çözümü bir hayli güç borç sarmalı çıkıyor. İşin en kötü yanı da bu borçlara uygulanan yüksek faiz oranlarıyla, her geçen gün borçlar daha da artıyor.
Çözüm mü?
İşte orada öylesine bir kaos ortamı yaşanıyor ki, bugünkü şartlarda çözüme kavuşturmak mümkün değil.
Çiftçimiz, üreticimiz bu şartlar altında üretim yapmaya, ülkenin karnını doyurmaya çalışıyorlar.
Biz yaşadığımız yerlerde 30 ila 50 lira arasında meyve ve sebze yemek zorunda kalıyorsak, birinci nedeni ucuza üretip, ucuza satamamaktan kaynaklanıyor.
Bunların yanında artan işçilik maliyetleri, pahalı nakliye ile kalite ve verimlilikte yaşanan sıkıntılarda diğer önemli etkenler arasında yer alıyor.
Bir üretici düşünün, tohumunu toprakla buluşturmuş, ekmiş ama daha fazla üretim elde edebilmesi için gerekli olan gübreyi, ilaçlandırmayı ve sulamayı yeterince yapamıyorsa üretim maliyetini karşılaması mümkün mü?
Elinde yeterli kaynağı yoksa, gidip yüksek oranlı faiz yükü altına girip borçla ne kadar üretim gerçekleştirebilir ki?
Tüm bunların yanında, toprağa küsmüş, geçimini büyük şehirlerde arayan gençlerin köylerini terk etmeleri de ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizde tarımda çalışan nüfusun yaş ortalaması 55’i geçmiş durumda. Toprağını, köyünü terk eden gençler büyük kentlerde üç kuruş maaşa talim edip ev geçindirmeye çalışıyorlar.
Tarımın, üreticinin, çiftçinin sorunları öyle bir kaç satırla anlatılacak gibi değil.
Tüm bu sorunlar aşılmadan, çözüme kavuşturulmadan bizlerin ucuza sebze ve meyve tüketmemiz mümkün olmayacak.
Kaldı ki, bu işin bir de sanayi ve ticaret tarafı var. Buğday, arpa, yulaf gibi tahıl ürünleri, bakliyat ürünlerini bu noktada değerlendirme dışında tutamayız. Bugün 7.5 liraya ekmek yiyorsak pirinci 85-90, kırmızı mercimeği 135, kuru fasulyeyi 85, nohutu 55 liraya tüketiyorsak suçlu elbette ki çiftçi ve üretici değildir. Suç tarımı ithal eden ve sorunları görmezden gelen zihniyettir. Tarım bu noktaya, üç beş yılda gelmedi. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren, “tarımı terbiye ediyoruz diyen zihniyetin bu işte vebali çok ağır ve büyüktür. Sonrasının hiç günahı yok demiyoruz. Onlar da “paramız var ki alabiliyoruz” diyerek bu vebale birinci dereceden ortaktırlar.
Hiçbirinden ders almadıysak bile, bir kaç yıl önce yaşadığımız ve etkileri halen süren pandemi döneminden de mi, tarımın ne kadar önemli ve stratejik bir sektör olduğunu öğrenemedik.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Oktay Taş - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.