ANKARA (Anayurt) - T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla düzenlenen 24. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali film gösterimleri ve söyleşilerle dolu bir günü daha geride bıraktı. Festivalin dikkat çekici belgesellerinden Nihan Gider Işıkman imzalı Süt Para Edince/As Milk Makes Money izleyicilerle buluştu. Kars’ın Boğatepe köyünde biyoçeşitliğin korunmasını gözeterek süt ve peynir üretimini canlandıran kadınların hikâyesini anlatan belgesel sonrası yönetmen Nihan Gider Işıkman ile Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği üyelerinden Hüsniye Aydar izleyicilerin sorularını yanıtladı. Nihan Gider Işıkman, “2018 yılında Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği’nden haberdar olduk, Başkent Üniversitesi’ne söyleşiye gelmişlerdi, sonrasında nasıl bir proje yaparız diye düşünmeye başladık. O kadar güzel şeyler yapmışlardı ki, bizim onlara nasıl faydamız olur diye düşündük. Projemizi bir belgesel olarak kurgulayarak Boğatepe’nin hikâyesini insanlara ulaştırmak istedik. Boğatepe’nin hikâyesi birlik hikâyesi, biz de bu filmi çok kalabalık bir ekiple hep birlikte çalışarak yaptık,” dedi.
Filmin kahramanlarından Hüsniye Aydar, “Filmde de izlediğiniz gibi bir kaza sonucu köyden göç verilmesiyle başladı bizim hikâyemiz. İlhan Koçulu önderliğinde başladı her şey, bizim de hedefimiz köyümüzün kültürünü gün ışığına çıkarmak oldu. 2007’de 45 kadın üye toplandık, köyümüz için ne yapabiliriz diye düşündük. Hocalar gelip bize eğitim verdiler. Peynir tadımından yogaya, Fransızcadan hayvan sağlığına kadar pek çok eğitim aldık. Eko müze açıldı. Biz köyümüze gelenlere turist değil, misafir diyoruz. Gelenleri de evlerimizde ağırlıyoruz. Kahvaltı vermeye başladık, kadınlara gelir oldu. Sonra kadınlar ekonomik özgürlüğe kavuştu. Biz eskiden evden ahıra, ahırdan eve giden insanlardık. Kars merkeze giderken eşlerimizden para istemek zorunda değiliz artık, az da olsa yan gelirimiz var. Çocuklarımızı ve kendimizi geçindirebiliyoruz. Köy kültür evinde çayımızı içiyoruz, kadınlarla konuşuyoruz, eskiden erkeklerin yanından geçerken başımızı öne eğerdik. Şimdi selamlaşıp geçiyoruz. Eskiden köyün konularına hiç karışmazdık, artık köyün durumunu konuşacak hale geldik, köy kadınlarına ifade özgürlüğü geldi. Bir kaza sonucu bir güneş? batışı sonradan bir doğuş oldu, ama muhteşem bir doğuş oldu,” diye anlattı köyü ve kadınların yaptıklarını.
Kâr amacı gütmeyen, odağına kadın dayanışması ve nitelikli gıda hakkını alan dijital pazar kadinureticiden.com projesi İletişim Koordinatörü Melek Türedi de Boğatepe Köyü ile mutlaka bir işbirliğine gireceklerinin müjdesini verdi.
BİR GÖÇ HİKAYESİ
Pınar Öğrenci’nin Berlin’de 1980’lerdeki kentsel yenileme projesinde ayrımcılığa uğrayan Türkiyeli işçilerin deneyimlerini anlattığı Gurbet Artık Bir Ev/Gurbet is a Home Now filmi sonrasında ise Pınar Öğrenci ile festival için yapılmış bir söyleşi izleyicilerle buluştu. Öğrenci, “Film aslında benim göç hikâyemle çok ilişkili. Yeni dalga göçmenler denilen bir kuşağın temsilcisiyim. Kendimi Kreuzberg’te buldum. Çünkü kendini en çok evinde hissettiğin yer burası. Daha çok benim kendi göç deneyimimi güçlendirmek için yaptığım bir şeydi bu aslında. Kenti, insanları, tarihi anlamak istedim. Benden önceki kuşakları tanımak istedim, onlara ciddi bir sempatiyle yaklaştım. Tırnak içinde Almancı dediğimiz kuşaklara karşı yeni kuşağın önyargısı var. Gelenekselcilikle, daha çok İslamla ya da köylülükle, gettolaşmayla, Alman sistemine entegre olamadıklarıyla ilgili önyargı var. Bunun arkasındaki direnişin, emek hikâyesinin, özellikle kadınlar açısından anlatılması gerektiğini düşündüm,” dedi.
ZERE, HAYATIN EZBERLERİNİ SORGULATIYOR
Kısa Dalga seçkisi filmlerinden Kırk Mum/40 Candles, Hûşbe!/Sus!/Hush!, Önce İsimler Gitti/The Names Are Lost First ve En İyi Kadın Oyuncu/Best Actress filmleri de izleyicilerle buluştu. Filmlerin ardından yapılan söyleşide Ağrı’nın bir köyünde kafasında sesler ve müziklerle yaşayan ama büyükler tarafından hep sessiz olması söylenen Zere’nin hikâyesini anlatan Hûşbe!/Sus! filminin yönetmeni Nursel Doğan, “Farkında olmadan, bilincinde olmadan bu ataerkil sistemi biraz biz de devam ettiriyoruz. Hem kendimize hem çocuklarımıza uyguluyoruz. Aslında hayatımda beni en çok manipüle edenin annem olduğunu fark ettim, baskıcı unsur olarak bir baba vardı, ama bütün ezberleri bana öğreten annemdi. Biraz bunun üzerinden çıktı hikâye. Bu ezberleri sorgulamak istedim,” dedi.
GÖRMEZDEN GELİNEN YOK SAYILAN…
Bir sinema öğrencisinin tezi için 70’lerin erotik film yıldızı ile görüşmesini konu alan En İyi Kadın Oyuncu’ya dair yönetmeni Umut Alaz Kökçü, “Aslında bu hikâye, senaryoyu birlikte yazdığım Atakan Göktepe’nin bir anısına dayanıyor. Bir gün otobüste bir kadınla sohbet etmeye başlıyor ve sohbet derinleştikçe o kadının 70’lerden erotik film yıldızlarından biri olduğunu öğreniyor. Biz sonradan o kişinin Figen Han olduğunu öğrendik, Atakan da buradan yola çıkarak bir hikaye yazdı. Bu filmi mezuniyet filmi olarak çekecektik. Ancak içine girdikçe bu film bir dert anlatma hikâyesine dönüştü ve daha çok insanla buluşturmak istedik. Çünkü özellikle 70’lerin erotik film döneminde yaşananları biz bilmiyoruz. Kadınların o dönemde maruz kaldıkları muameleyi anlatan döküman yok, sinema okulunda bize o dönem kadınların neler yaşadığı öğretilmiyor, bu dönem görmezden gelinen, yok sayılan, anlatılmayan bir dönem. Biraz bunu dile getirmek istedim,” dedi.
MÜSLÜMAN FEMİNİSTLERİN MÜCADELESİ
Hem Müslüman Hem Feminist filminin gösterimi sonrasında yönetmen Nebiye Arı seyircilerle buluştu. Konca Kuriş’in feminizmine ve Türkiye’de İslami feminizmin gelişimi ile Müslüman feministlerin mücadelelerine odaklandığı film sonrasındaki söyleşide Nebiye Arı, tek bir feminizm olmadığını söyleyerek, “Kürt feministler, radikal feminizm, sosyalist feminizm… Hepsinin de belirli ihtiyaçları var. Bu ihtiyaçlar çerçevesinde kendilerini isimlendiriyorlar, politik bir yol çiziyorlar. Ama bu kadınların birlikte çalışmasını engelleyecek bir şey mi, yoksa daha çok yol açacak bir şey mi? Bence böylece feministlerin de sayısı artmış oluyor. Benim için ayrıştırıcı değil, ortak bir mücadelenin ürünü Müslüman feministler. Müslüman mahalle içinde tepkiyle karşılanan bir durum. Provokatörlük için başörtüsü takanlar var diyenler bile oldu. Özellikle erkekler tarafından çok tepki görüyor. Hem feminist hem Müslüman olmaz diyorlar, bu kalıp çok kullanıldığı için filmin ismini de tersine çevirerek kullanmak istedim, söylemleri kırmak istedim, ” dedi.
HER BİRİ AYRI RENK
Kadınların Amerikası bölümünden Josephine Decker’ın yönettiği, başrolünde Elisabeth Moss’un oynadığı Shirley, Her Biri Ayrı Renk bölümünde yer alan FIPRESCI jürisinin değerlendireceği filmlerden Bettina Oberli’nin Sen Ne Muhteşemsin Wanda/My Wonderful Wanda, bu yılın Oscar adaylarından Derisini Satan Adam/The Man Who Sold His Skin ve Farah Nabulsi’nin Bafta Ödüllü, Oscar adayı kısa filmi Hediye/The Present izleyicilerle buluşan diğer filmleriydi.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.