Ankara (Anayurt)- AKP ile birlikte Avrupa’nın Türkiye’yi istememesi daha da hızlandı. Mısır ve Suriye politikası da önyargıları daha da artırdı. AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’de yaşanan değişim ve dönüşüm AB’yi korkutmaya başladı. Ortadoğu’da gelişen IŞİD tehlikesi bölge ülkelerinin yanısıra Avrupa’yı da alarma geçirdi. IŞİD’i terör örgütü olarak kabul eden ve ortak mücadele kararı alan ABD’ye Avrupa da destek veriyor. Bu çerçevede IŞİD gibi radikal İslamcı terör gruplarını destekleyen Türkiye gibi ülkeler Avrupa’da dışlanmaya başlandı.
Avrupa kendi içinde radikal İslami akımlarla mücadele ediyor. Laik ve demokratik temellerinden uzaklaşarak İslami yapıya dönüşen, nüfusu kalabalık, ekonomik açıdan güçlenen bir Türkiye’nin tam üyeliği Avrupa içinde tehdit olarak algılanıyor.
AB, “almayacağız” dedi
Avrupa Komisyonu’nun yeni başkanı olarak seçilen Lüksemburg eski Başbakanı Jean-Claude Juncker, “genişleme” bölümünü kaldırarak en az 5 yıllığına kapıları Türkiye’ye kapattı. Juncker, “Genişleme”den sorumlu Komiserliğini kaldırırken “AB Müzakereleri Dosyası”, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı soğuk tutumu ile bilinen Avusturya’ya verdi. Genişlemeye pek olumlu bakmadığını defalarca ortaya koyan Juncker’in, “Genişleme Müzakereleri Dosyası”nı Komşuluk Politikası başlığına dahil ederek Avusturya’ya teslim etmesi, Brüksel’de “Önümüzdeki beş yılda Avrupa Birliği’nde genişleme olmayacağının kabulü” olarak yorumlandı.
AB’nin ‘birliği’ sarsılıyor mu?
AB Türkiye’ye ve genişlemeye kapıları kapatırken kendi içindeki sorunlar da tartışılıyor. En önemli tartışma noktası, AB’nin kendi içinde parçalanma iddiaları ve bağımsız karar alabilme yeteneğini kaybetmesi. AB içindeki sorunların temeli İngiltere, Almanya ve Fransa’nın rekabetine dayanıyor.
Trans-Atlantik hattı ile Alman hattı arasındaki sıkıntı aslında hep vardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın güvenliğini İngiltere-ABD eksenindeki Anglo-Sakson hattı koruduğu için, Orta Avrupa’da ekonomik pazar anlamında Alman ağırlığının artması İngiltere’yi rahatsız etti ve bu rahatsızlık devam ediyor. İngiltere, ABD ile AB arasındaki her zaman en büyük denge unsuru olmayı sürdürdü. Bu yüzden Kıta Avrupa’sındaki her türlü İngiltere lehine olmayacak girişime karşı çıktı. Bunu yaparken hem AB birliğini içinde olmaya devam etti, hem de birlikten Fransa ve Almanya nazarında daha bağımsız hareket ve manevra kabiliyeti elde etme arzusu içinde oldu.
AB, ekonomik işbirliği örgütü olarak kurulmasına karşın Almanya ve Fransa liderliğinde siyasi ve askeri açıdan özellikle ABD karşısında etkili olmaya çalıştı. Bu anlamda dünyanın sorunlu bölgelerinde inisiyatif almak istedi. Ancak Kosova örneğinde olduğu gibi başarılı olamadı ve ABD’nin müdahale etmesine izin vermek zorunda kaldı.
Bir diğer başarısızlık Ukrayna krizinde yaşandı. ABD’nin Rusya’ya yönelik provokatif eylemleri ve yaptırım kararları karşısında AB üyesi ülkeler ortak tavır alamadılar. Almanya, Fransa başta olmak üzere AB üyesi ülkelerin çoğu Rusya’ya karşı sert yaptırımlardan yana tavır almadı. AB ülkesi firmaların Rusya ile çok büyük boyutlarda doğalgaz anlaşmaları mevcuttur. Ayrıca Rusya, ekonomik ilişkiler itibarıyla AB ile temel bir ticari partner konumundadır ve AB bundan vazgeçmek istemiyor. Burada ABD’nin rolünün ne olacağı kadar, Avrupa Birliği kimliği ile bu yapının önde gelen ülkelerin yaklaşımları da önem kazandı. Zira bu olayda da, geçmişte yaşanmış ABD-AB ayrışmasını tekrarlama potansiyeli bulunuyor.
Son dönemde Avrupa’nın yaptırımlar konusundaki kararının değiştiği ve ABD’yi desteklemeye başladığı görülüyor. Bu durum AB’nin inisiyatif alamadığının göstergesi olarak kabul ediliyor. Gerek birlik menfaatlerini, gerekse kendi şirketlerinin menfaatlerini korumak yerine ABD’nin baskılarına boyun eğmeleri, AB’nin Washington’un gölgesinden kurtulamayacağını gösteriyor.
AB’nin ortak ve güçlü politikalar izlemesi beklenmiyor. Çünkü birlik adına ortak politikalar belirlemekten sorumlu olan karar mekanizmalarında yer alan ülkeler, birbirlerinden farklı ve zaman zaman çatışan ulusal politikalar izliyor ve rekabet içinde bulunuyor.
Kendi içinde bile birliğini sağlayamayan, ekonomik ve siyasi çatışma yaşayan AB’nin Türkiye için cazibe merkezi olup olmadığı tartışılıyor. Tam üyelik için kapıları kapatan AB için Türkiye’nin daha ne kadar ekonomik ve siyasi yükün altına gireceği sorgulanıyor.
Celal ÇETİN
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.