Artvinli bir zanaatkar… Bir Atatürk hayranı…. "Ulu Önder'i neden sevemediler! anlamış değilim" derken, gözleri çakmak çakmak, ama yaşlı… İlkokul mezunu, ama; aynı zamanda bir kitap kurdu…
Nurettin Cebeci… Artvinli ve ilkokulu Borçka'da mum ışığı altında okuyarak zar - zor bitiriyor… Ama; 78 yıllık hayatında boş zamanlarını hiç "Boşa" harcamayan da bir kitap kurdu. Okuduklarını isim vererek anlatıyor.. "Tam tamına, bugüne kadar, masadaki "Zar adam" dahil 166. kitabı okuduğunu söyleyince inanamadım ve "Biz neden okumuyoruz" diye hayıflandım doğrusu…
Bir Atatürk hayranı Nurettin Cebeci… Gözlerinin içi parlıyor Atatürk denildiğinde… Dükkanının her yanı Ulu Önder'in resimleri ile dolu…
"Böyle bir dahi kolay kolay dünyaya bir daha gelmez… Ancak ne yazık ki biz Türkler kıymetini bir türlü bilemedik…Her fırsatta ona çattık, yıprattık… Bizi yoktan var eden adama karşı büyük haksızlık ediyoruz" derken adeta gözleri doldu Nurettin Amca'nın..
Bu haftaki konuğumuz, aynı zamanda bir çok ünlünün ayakkabılarını da yapan bir zanatkar… Kimler yok ki! Kenan Evren'den tutunda, Kuvvet Komutanlarına, Parti başkanları, hatta başbakanlar, ünlü sanatçılar ve bugünkü pek çok siyasinin ölçülerini alarak, ayakkabı yapmış…
Kapıyı açıp içeri girdiğimde "Zar adam" romanını okurken buldum Nurettin Cebeci'yi… Ne tür bir roman bu "Zar adam" ? diyerek işe koyulduk… Zarla yönünü çizen bir psikoloji hocasının yaşam öyküsünü anlattığını söyledi... 165. kitabı eline aldığını ve boş zamanlarını da böyle değerlendirdiğini söyledi.
"Benim tahsilim yok. İlk okul mezunuyum. Artvin'de elektriği olmayan bir köyde okudum ve ilk okulu bitirdim… İşler son yıllarda durgun olduğu için boş durmaktansa kendimi kitap okumaya verdim… Benimle konuşmaya gelen medya mensupları, ekonomiyi eleştirdiğim için bana sansür uyguladı… Çok üzüldüm…l960 yılında da sıkıntılar yaşadım, her şeyim kira olmasına rağmen, 3 çocuk okuttum, hepsi üniversite mezunu… O dönemlerde de sıkıntı vardı ama, yine de çark dönüyordu… Ev aldım, araba sahibi oldum, dükkana kira vermekten kurtuldum… Bugünün Türkiye'si inanın ekonomik açıdan çok sıkıntılı bir süreç geçiriyor… Şu anda işler tamamen durmuş durumda… Şimdi öylemi? Hiçbir borcum olmamasına rağmen; bırakın ev almayı evin balkon penceresini alacak gücümüz kalmadı… Borç yapmaktan korkuyoruz.
Bu mesleği 65 yıldır yapıyorum… Yaşım da 78… Artvin'in Borçka ilçesinde çırak olarak başladım mesleğe. Daha sonra da Ağabeyimin vasıtasıyla Ankara'ya geldim ve bir kunduracının yanında işe girdim. Atölyeleri tercih etmedim. İstanbul'a Bir tanık vasıtasıyla davet edildim… Gittim,bir yıl Beyoğlu'nda çalıştım askerlik öncesinde…Dönüşümde de tekrar Ankara'ya geldim. 1960 yılından bu yana Ankara'dayım. Mahalle aralarında 3 yıla yakın dükkan çalıştırdım… ve şimdiki yere geldim.
Selçuk Üniversitesinden gelen öğrenciler, tez konusu yaptı beni… Merak ettiklerini söyleyen Selçuk Üniversitesinin dekanları beni tebrik ettiler.
Sattığım ayakkabıların tüm modellerini bizzat kendim çizer ve uygularım… Binlerce model elimden geçti. Şu anda da istediğim modeli yaparım… Emekliyim ve hala model çizip ayakkabı yapabiliyorum… İşimi çok seviyorum.
Neden "Bale kundura" derseniz? Tamamen tesadüf… Devlet Tiyatrolarından bir genel müdür yardımcısı çok gelirdi…Türkiye'de bale ayakkabısının yapılıp yapılmadığını tartıştık. Getirdikleri örneğin aynısını yaptık… Oysa bunların gerçek üretimleri Londra'da yapılıyordu o dönemlerde… İşimiz çok yoğun olduğu için kabul etmedim… Ancak "Bale" ismini benimsemiştim. Bale adı aynı zamanda, nezaket, terbiye, kültür ve zerafeti çağrıştırdığı için dükkanın adını "Bale" koydum…
Halk iradesi denilen kesim, 2 kilo bulgur, 5 kilo makarna, 3 ton kömüre mahkum edilmiş durumda… Beni asıl üzen işte bu… Aday olup da en yüksek oy alan Profesörler rektör yapılmıyor, aday olmayanlar bu makama getiriliyor… Benim aklım bunları almıyor bu güzel ülkede… Bu denli çelişkilerin olduğu ülkede, kimin kime güveneceği de meçhul…
Denizler dalgalanır, ama durulur… Türkiye biraz sallanır, ancak asla yıkılmaz… Nedeni de; Atatürk ilkelerinin iyi anlaşılması ve sağlam temellere oturtulması.. Yaşar Nuri Öztürk son kitabında, "Atatürk ilkeleri, Arap ülkelerindeki petrolden daha zengin ve sağlamdır" tezini savunuyor… Sonuna kadar katılıyorum. Dürüstlük her zaman haklıdır…Asla da unutulmamalı…
Tıpkı bizim meslekte olduğu gibi; biz iyi ayakkabı yapıyoruz, ancak ucuzunu da yapan var. İnsanlar şimdi oralara yöneldi… Türkiye'de bir süreç yaşanıyor… Bir gün farklı olacağından adım kadar da eminim… Gelen insanlara nasıl konuştuysam, öyle davrandım… Farklı olmadım. Sözümün hep ardında oldum. Beni bu yüzden tercih ettiler. Ülkelerde böyle yönetilmeli. Verilen sözlerin arkasında durulmalı.
Ayakkabı, ayak sağlığı açısından çok önemli…Gelen müşterime ayakkabıyı nerede ve ne amaçla kullanacağını sorar ve ona göre kendisini yönlendiririm. Yani şartlara göre ayakkabı imal etmek benim tarzım…
Erkek ayakkabısı yapanlara "Merdaneci", kadın ayakkabısı yapanlara da "Zenne" denilirdi… Bu hala böyledir, ama kimse bilmez… Eskiden de böyleydi; şimdide…
Günümüzde de bugünün siyasilerinden dükkanıma gelenler oluyor… Gürsel Tekin de bunlardan biri… Çok sevdiğim bir esnaf arkadaşım yanıma gelerek "Tayyip Bey'e de bir ayakkabı yapalım" önerisi getirdi… Çok mutlu oldum; ancak daha önce çok sayıda devlet büyüğünün ayakkabı ölçüsünü alarak, ayakkabılarını yaptım…Yaşımın ilerlediğini gerekçe göstererek, kabul etmedim…Ama; işin esası, çevresini kullanabileceğim söylentilerinin yayılması korkusu… Çok zengin olacağım söylendi… Karakterime uygun olmayacağını gerekçe göstererek kabul etmedim…
Amerika, dünyayı zehirliyor
"Amerika'nın, Türkiye, doğu ve yakın doğu ülkeleri ile özellikle Müslüman ülkelerine karşı uyguladığı kanserojen içeren gıda maddelerini nasıl pazarladığını anlatan türden kitaplar daha çok ilgimi çekiyor. En son okuduğum kitap bir kamu müfettişi olan Fatih Türkoğlu'nun. Çalıştığı dönemde kamuda yaşadıklarını anlatıyor, ilginç bir kitap tavsiye ederim. Diğeri de Atatürk'ün berberi… Sanırım bir mit görevlisi. İçeriğinde de Atatürk'e yapılmak istenen suikastler detaylı biçimde anlatılıyor. Diğeri de "Ben Malala". Artvinli bir hemşehrimin… Taliban tarafından başı açık diye öldürülen kız çocuklarının yaşam öyküsü ve sıkıntıları dile getiriliyor. Bir de İlker Başbuğ'un kaleme aldığı ve eskiden beri saraylardaki entrikaları anlatan "Saraydaki gizli tarikat" en çok ilgimi çekenler arasında. Yaşar Nuri Hoca'nın türbana ilişkin kaleme aldığı ve bir Amerikan projesi olduğunu anlatan son kitaplarından biri, beni bir hayli etkiledi…"
Ünlülerin ayakkabıcısı
Radyo sanatçılarının uğrak yeri olmaya başladı dükkanım… Kimler gelmedi ki; Güneri Tecer, Ziya Taşkent, Kutlu Payaslı, Adnan Şenses,Mustafa Sağyaşar, Ahmet Sezgin… 1963- 65 yılları arasında hep bu ünlü sanatçılara ayakkabı imal edip sattım. Hep üst düzeye hitap ettim…
Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e kadar ayakkabı yaptım… Ben gider ölçü alırdım…Konsey Üyesi, Nurettin Ersin dükkana çok sık gelir ve sohbet ederdik…Tahsin Şahinkaya, Güven Erkaya ve Aytaç Yalman da dükkanıma gelenler arasında…Kısacası Türkiye'nin en üst düzeyinde satışlar yapmaya başladım. Bülent Ecevit'e gittim…Ayakkabı yaptım…Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı da müşterilerimin arasındaydı. Bir çok bakanın adeta uğrak yeri haline geldi dükkanım… Hiç birinden olumsuz bir yanıt almadım…Müşteri ile ne konuştuysam o malı yaptığım için el üstünde tutuldum ve aranan bir esnaf oldum… ama hiç şımarmadım… Benimle tanışmak isteyenler de çok oluyordu. Sütaş'ın Yönetim Kurulu Üyesi yeni emekli oldu, Yaşar Ulukaya…Benden son derece memnundu ve sürekli müşterim oldu… Bunlar elbette güzel anılardı… ama geçmişte kaldı…
Atatürk’ü neden sevemediler?
Atatürk'le ilgili onlarca kitap okudum… "Atatürk ve hukuk" kitabı en çok ilgimi çekenlerden… O dönemlerde Atatürk kurumlardan topladığı kişileri karşısına alarak "Vatan kişiye özel değil, memleket menfaati adına hukuk yapın" talimatı veriyor…
Atatürk'ü bir türlü sevemediler…ya da biz sevdiremedik…Anayasa diye bir şey kalmadı. 60 yılından bu yana tüm hükümetleri bilirim ve politikalarını takip ederim… Hiç biri Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemelerinin kararlarına uymamazlık etmedi…Özal'ın cumhurbaşkanlığı döneminde olmaması yönünde üst düzey kurumlara fakslar çektim, protesto ettim… Şimdi; maalesef böyle değil… Hemen suçlu ilan ediyorlar… Bunlar elbette üzücü şeyler. Olmamalı, herkes medeni ölçüler içerisinde eleştirilmeli… Açıkçası 78 yaşında olmama rağmen, ben de korkuyorum… Biz ülkenin başındaki Cumhurbaşkanına güvenmek zorundayız, seversiniz, sevmezsiniz… Yasalar önünde herkesin eşit olduğu unutulmamalı…
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.