Dik durmasını bilemezseniz, birilerinin oyuncağı olur, her istenileni yapmak durumunda kalırsınız…Bu haftaki konumuz, Medya….
Enine boyuna konuşmak için de sektörün içinden gelenlerle tartışmak, ortak bir akılla saptamalarda bulunmak istedik…
Ankara medyasının eskilerinden sayılabilecek, taa… kurşunlu dönemlerde gazetecilik sektörüne giren Dursun Erkılıç, yine Rüzgarlının eskilerinden ve şu anda çalıştığı kurumda da 20 yılını aşan ki, günümüzde bir gazetecinin aynı sektörde 20 yıl çalışması guiness rekorlar kitabına girecek türdendir… O kişi de Kemal Doğan… Kanal 7'nin kuruluşuyla başlayıp, bugünlere kadar gelen bir meslektaşımız… Parlamentoda ki görevlerini ve çalışma ortamları hakkında bilgiler verecek… Bir diğer konuğumuz da FOX TV ile özdeşleşen, doğru haber verebilen ender kanallardan biri olduğu için de yine doğruları onun ağzından aktarmak istedik… Kemal Aktaş'tan söz ediyorum… Yine parlamentodan bir arkadaşımız ve 11 yıla yakındır da aynı kurumda görev yapıyor… Bir diğer isim de yazılı basından gelip, bir ihanet sonrasında görsel medya ile buluşan değerli bir dostumuz, meslektaşımız… İbrahim Gündüz… Parlamentonun en eskileri arasında yer alanlardan biri… Kanal D'nin parlamentodaki sesi kulağı ve nefesi adeta… Can çekişen, ayakta durmakta zorlanan, dik durmasını hiç
beceremeyen medya'yı enine boyuna masaya yatırdık…
KEMAL AKTAŞ- 1993 yılında Sabah Gazetesi'nde mesleğe stajyer olarak başladım. Kendisini büyük saygı ile andığım gece sorumlusu rahmetli Mehmet Taygan'ın yanında gece muhabiri olarak görevlendirildim. Siyasetin en hareketli dönemiydi. 6 ay burada Mehmet Taygan'la birlikte çalışma gururunu yaşadım. Arkasından TRT'ye geçtim. 3 yıl da burada görev aldım. Arkasından Tuncay Özkan'la birlikte 6 aylık kısa bir çalışmamız oldu. Ardından da CTV, ATV, UBA ve Birgün Gazetesi ile birlikte 2004 yılında parlamentoya ilk adımımı attım. Hem yazılı, hem de görsel basında çalıştım. Daha sonra da Fox TV'ye geçtim. 13 yıldan bu yana da parlamentodayım. Televizyonculuğu elbette gazeteye oranla daha çok seviyorum. Üniversitedeki hayalim gerçek oldu. Yaptığım işi çok seviyorum. Kendimi yetişmiş bir gazeteci olarak gördüğüm dönem 1998 yılında ATV ile başladı. Türkiye koalisyonlarla yönetiliyordu ve parçalı bir yapıya sahipti. Buna bağlı olarak da medya da parçalanmış durumdaydı. Ne kadar medya özgürlüğünden söz etsek de, parçalı yapı konumundaki medyaya yaslanmak durumundaydık. TRT'nin ve belli gazetelerin hakimiyetinin kırıldığı bir dönemdi. Medya artık holding patronlarının eline geçmişti. Bu yüzden de haberlerin ve gazetelerin, hatta televizyonların haberleri de buna göre şekilleniyordu. Çalışanlar bir tarafta pozisyon aldığı içinde bir denge oluşmuştu. Cumhuriyet döneminden bu yana bir türlü rayına oturtamadığımız bir demokrasimiz var. Tam oturdu dediğimizde bir bakmışınız, sabah darbeyle uyanıyorsunuz. Böyle bir süreçten geçiyordu Türkiye. Bizler de tam bunun ortasında yer alan gazetecilerdik. Medya da sonuçta bu sıkıntıları 4. kuvvet olmasına rağmen, derinden yaşayan bir sektördü.Demokrasi tam oturmadığı için de basın sektörü hep zarar görmüş. Şu an medya tarihte görülmemiş bir boyutunu , yani sıkıntısını yaşıyor. Biz FOX TV olarak, yabancı bir sermayenin çalışanı durumunda olduğumuz için diğer kurumlardaki arkadaşlarımız kadar büyük baskı hissetmiyoruz. Ama bu; basın özgürlüğü ile ilgili asla olamazdı, çünkü değildik. Çünkü basına yön verenler hep patronlar olmuştur. Bu gün bunun daha büyük yansıması ile karşı karşıyayız. Yani medya acı ama gerçek, hiçbir zaman özgür olamadı. Özel televizyonların sayısının artması ile patronların medya üzerindeki baskıları daha da artı ve ağırlaştı. Böyle bir durumda medya özgür olabilir mi? AK Parti iktidara geldikten sonra da bu devam etti. Özellikle 2007 yılından sonra başlayan AB'ye girişiş süreçleri ve ardından balyoz, ergenekon gibi davalar basının üzerindeki baskıları daha da artırdı. Askerin korkutulması ile başlayan, gizli dosyalarının bile deşifre olması ile devam eden, ardından da özellikle sivil toplum üzerinde, bürokrasi de ve devletin tüm kurumlarında baskılar artarak sürdü ve bugünlerde gelindi. Bu korku ve sinmişlik, medya üzerinde de kendisini hissettirdi. Şu anda sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz.
Parlamento muhabirliği nasıl bir duygu? Yaptığınız işi seviyor musunuz? Evinize vakit ayırabiliyor musunuz? Siyasilerin sizlere bakışları nasıl?... Bunları konuşalım..
Benim açımdan sokakta habercilik yapmak çok daha zevkli ve renkli. Sokaktan yaptığım halka yönelik, yaşamın içinden haberlere anında tepki alıyorum. Bu da beni oldukça mutlu ediyor. Komşularımdan, sokakta yürürken vatandaşlardan, genelde toplum her kesiminden tepki almak güzel bir şey. Bir de bizim televizyonumuz, yani FOX, çok izlenenler arasında ilk sırada olduğu içinde bu tepkilerin oranı bir hayli fazla oluyor. Parlamentodan ortalama her gün 3 haber yapıyoruz. Ancak bir patates üreticisinin sorununu gidip yerinde yani Polatlı'da izlemek kadar zevkli tarafı olamaz. Ben bundan büyük haz duyuyorum. Çevremden de buna tepki geldiğinde daha da hoşlanıyorum. Bu yüzden mesleğimi sokakta yapmaktan büyük zevk alıyorum. Böyle olduğu zamanda tüm sıkıntılarını, sorunlarını unutup gidiyorsun.
Eskiden eve geç saatlerde gittiğimiz çok oluyordu. Ailemizin yüzünü görmekte sıkıntılar yaşıyorduk. Ancak şimdilerde bu normale döndü. Ankara'da gece muhabirliği olayı bitti çünkü. Bir - iki ajansın dışında gece muhabirliği olayı kalmadı diyebilirim. Ajansların çoğalması, ekonomik yüklerin artması, ekstra eleman çalıştırılması dolayısiyle maliyetlerin artması nedeniyle gece muhabirliği bitti diyebilirim. Aslında gündüz çalışanlar için de bu geçerli. Bugün Ankara bürolarında bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar eleman çalışıyor. Geriden gelenlerin maalesef önü açılamaz durumda. Çünkü piyasa tıkandı. Patron sinekten yağ çıkarmanın hesabını yapıyor. İlişkileri iyi tutayım haberciliği yaygınlaştı. Siyasete ve hükümete yakın olmak onlar için ön plana çıktı.
İstanbul medyasının başındakilerin tamamına yakını Ankara'dan gitme. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul Ankara'ya hep taşra gözüyle değerlendirdi. Oysa bir çoğu Ankara'dan gitme. Ankara ciddi bir gazetecilik okulu diyebiliriz. Çünkü parlamento burada. Devletin bütün kurumlarının merkezleri Ankara'da. İstanbul'dan gelen ve orada editörlük yani bir nevi trafik polisliği yapan arkadaşlarımız, Ankara'daki gazeteciliği farklı gözle değerlendiriyorlar. Kısacası gazeteciliğin okulu Ankara desek yeridir. Meslek burada öğreniliyor. Burada pişen meslektaşlarımızın İstanbul'a gitmeleri de bundan diye düşünüyorum. (Çalan kapılar, öten telefonlar dikkati dağıtınca Kemal Aktaş tavrını koydu ve "Ben bu röportajı yok sayıyorum. Eskiden küçük, büyük de olsa gazetelerde 3 dakika içinde çay, ya da kahve gelirdi…Saate yaklaştık, dilimiz damağımız kurudu" diyerek tavır koydu ve kalkıp gitti)
DURSUN ERKILIÇ- Rahmetli Mehmet Taygan'la başladık röportaja. Kemal Aktaş anılarını anlattı. Bizler Ankaralı gazeteciler olarak Televizyoncuları hiç sevmezdik. 1976 yıllarında TRT'nin ekibi gelmeden basın toplantıları başlamazdı. Başta Başbakan ve bakanlar olmak üzere gözleri hep TRT'yi arardı. Bu yüzden bizler de o ekibi sevmezdik. Ancak, TRT'nin ve televizyonların büyük etkisi olduğunu da yok sayamaz. Özel televizyonlar artmaya başlayınca, TRT'yi statlara sokmamaya başladılar. Böyle bir süreç de yaşadık bir dönem. Televizyonculuk ve gazetecilik bir dönem bir biriyle sürekli kavgalı ve çekişme içindeydi. Ancak kırmadan, üzmeden ve etik kuralları çiğnemeden… O günler çok güzeldi ve özlüyorum açıkçası…
Konu ziyaretçiden açılmışken; eskiden selam verip doğruca arkadaşımızın yanına çıkar oturur ve çayımızı içerdik. Oysa durum şimdi çok farklı, bırakın yukarı çıkmayı, kurumun kapısından içeri girmek için sıkı bir denetimden geçiriliyoruz. Hatta parmak izimiz bile alınır hale geldik… Bu yüzden de eski günlerimizi arar olduk…
Biz kurşunlu dönemin gazeteciliğinden geldiğimiz için, şimdilerdeki gazeteciliğin çağ atladığına da tanıklık ettiğimiz için şanslıyız. Şu anda elbette gece muhabirliği yapılmıyor, çünkü herkes muhabir oldu. Cebindeki telefonla balkona çıkıyor ve aşağıda olup biteni anında görüntüleyip, dilediği medya kurumuna gönderiyor.
(Finali Haftaya Yapacağız)
İlyas Özdemir
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Anayurt Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Anayurt Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Anayurt Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Anayurt Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.